Related Posts with Thumbnails
""Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn 21/87" "i must not fear. fear is the mindkiller. fear is the little death that brings total obliteration. i will face my fear. i will permit it to pass over me and through me. and when it has gone past i will turn the inner eye to see its path. where the fear is gone there will be nothing. only i will remain."

7 Ocak 2010 Perşembe

Antrasit

“Önümde deniz gibi düşman, arkamda düşman gibi deniz; Allahım beni ve ordumu mahcup etme”


Diye söze başlamıştı. İberya’nın sahillerine adım attığında, yanan pruva ve ateş kusan lombozlara bakarak bunu söylemişti, Tarık bin Ziyad. Al Anadalucia’yı karış karış gezerken El Cid’e Ziyad’ın namı, Ziyad’a da El Cid’in namı ulaşıp gitmişti. Rodrigo Diaz de Bivar’a El Cid adını Ziyad vermişti. Bunu hep anlatırdı. Eğitime gittiği yerlerde salonu dolduranlara anlatır, sonra gözlerinin içine bakardı. Bu beylik repliğini tekrar ettikten sonra kahkaha atardı. Bu sefer gülümsemeyi tercih etti. İmzasını attı gitti.



Eve döndü. Masanın üstündeki kalın kitabın arasındaki ayraca baktı. Bir şeyler hatırlaması gerektiğini düşündü. Ne olduğunu hatırlayamadı. Uyudu.




Yatak sıcaktı, alarm zırıldayıp duruyordu. Alarmı susturdu. Yüzünü yıkadı. Evde kimse yoktu. Kalktı leş gibi kokan bir tepenin altına saklanmış küllükteki yarım sigarayı aldı, işaret parmağıyla, baş parmağının arasında düzeltti. Onu içti. Yakıldıktan sonra söndürülmüş sigaranın neden bu kadar berbat koktuğunu düşündü. Sigaranın yanarken içindeki tütünün dışarıya çıkardığı nemin yanmamış tütüne bulaştığını düşündü. Bulaşan nem hem duman hem de ıslak tütün kokuyordu. Eğer sigaranın ıslanmamış kısmının nerde başladığını bulabilir ve o kısmını atarsa bu kadar kötü kokmayacağını düşündü. Bir daha aynı şeyi yapmadan önce, nemin bulaşmadığı kısmı koparıp atacaktı.



Saçma omletlerinden birini yapmaya üşendi. Dışarı Çıktı.

Büfeden bir paket sigara aldı. Kırtasiyeye gitti, bir kırmızı, bir mavi mürekkep, bir tanede Hardtmuth grafit kalem aldı. Parayı ödedikten sonra kırmızıyı sol cebine, maviyi sağ cebine koydu. Kalemi naylon poşete koymaya çalışan kadına kızdı. 2.5 liralık kalem için doğayı beş bin sene kirletmeye haklarının olmadığını söyledi. Gazete kağıdına sarmasını istedi. Kadın kalemi poşete koydu. Poşetten geri aldı. Gazete kağıdı konusunda ısrarcı davrandı. Gazete kağıdına sarılı kalemi paltosunun iç cebine koydu. Çıktı.



Pastaneye gidip bir simit aldı. Kraft kağıda sarılı simitlerin naylon poşette olsa daha uzun süre sıcak kalacağını düşündü.



Eve geldi üstünü çıkarmadan elektrikli su ısıtıcısına su koyup düğmesine bastı. Bardağa üç kaşık kahve koydu. Salona geçip üstündekileri çıkarmaya başladı. Paltosunun cebindekileri hatırlayıp çıkarmaya çalıştı. Kırmızıyı alırken eline bir sürü kağıt çiçek geldi. Büyük, küçük bir sürü kağıt çiçek. Maviyi alırken bu seferde bir sürü kağıt turna ve ejderha ile karşılaştı. Ne yapacağını bilemedi. İç cebinden gazete kağıdına sarılı kalemi alırken katlanmamış buruşmuş faturalar eline geldi. Onları orada bıraktı. Mürekkepleri ve kalemi masaya koydu. Geri gidip kuşları, ejderhaları ve çiçekleri aldı. Montunun, pardösünün ve çantasının içinde de bunlardan bir sürü vardı. İki ay boyunca her gün üç çiçek, bir kuş, iki de ejderha yapmıştı. Çiçeklerin birini onun geçebileceği güzergahlardaki metro istasyonlarına bırakırdı. Masanın üstünde ki onlarca çiçek, kuş ve ejderle ne yapacağını bilemedi.


Mutfağa gidip kahvesini koydu. Kağıt yığınını çalışma masasına taşıdı.



İki inox kaplı, bir koyu yeşil bir açık yeşil dolma kalemi vardı. Açık yeşile kırmızı, koyu yeşile mavi mürekkep koydu. Masaya oturdu yazmaya başladı. Üç bardak kahve on iki sigara içti.


Açık yeşil dolma kalemle hayal kırıklığı, koyu yeşille mutluluk ve başarı yazdı. Üç sayfa kırmızı bir sayfa maviye boyalıydı. Kalemleri kutusuna koydu. Mürekkepleri en sevdiği kitabın önüne bıraktı.



Siyah mürekkepli kalemi çıkardı. Bir sayfa yazdı. Bir sayfayı da Hardtmuth’la karaladı. Üç kırmızı , bir mavi, bir siyah, bir antrasit boyalı sayfa vardı. Hepsini topladı. Dosyanın arasına koydu. Tıraş oldu. On üçüncü sigarasını yaktı, mor çizgili kravatını takıp, evden çıktı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Miğferimi cilalıyorum gibi görünüyor ama çaktırmadan da seni kesikliyorum. Sen usulca yorumunu bırak. Arkanı dönünce miğferi, üstüpüyü fırlatıp ne yazdığına bakacağım... hehe.

Related Posts with Thumbnails