Related Posts with Thumbnails
""Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn 21/87" "i must not fear. fear is the mindkiller. fear is the little death that brings total obliteration. i will face my fear. i will permit it to pass over me and through me. and when it has gone past i will turn the inner eye to see its path. where the fear is gone there will be nothing. only i will remain."

17 Aralık 2008 Çarşamba

Krırk Plak- İnceleme


(video'nun 29. Saniyesinde sigara içen şuh kadın Ayfer Feray/Nermin)





Bülent Oran tarafından senaryosu yazılmış, Osman F. Seden tarafından çekilmiş 1959 yapımı san'at güneşinin başrolünü oynadığı ilginç bir filmdir. Ayrıca Nubar Terziyan'nın çok farklı başlayıp yine karaktere büründüğü görülür. Film aslında sıradan bir Yeşilçam filmi olmasının haricinde incelenemye değer bir filmdir.


Efendim film; İstanbul’un birincil insani ilişkilerin sıcaklığıyla ısındığı, doğalgaz faturasının ne olduğunun bilinmediği, bakla oda evlerin Arnavut kaldırımların kıyısında yükseldiği bir İstanbul’da gecer. Sanat güneşi Hızla yükselirken, kalbini piyanist kız Leyla’ya(Belgin Doruk) kaptırır. Ağaçların arkasında saklambaç oynayan birer aşık olduklarında ise Zeki'nin yıldız olmasında vesile olan Nermin( Ayfer Feray) Zeki'yi kenarın dilberine kaptırmaktan huzursuz olur. Zeki Müren’i star yapan bu kadın, onu kaybetmemek için elinden gelen her şeyi yapmakta kararlıdır. Geçmişte Zeki'yi bir vesile ile yurt dışına yollamıştır. Zeki için hoş bir anı olsa da kadının ve yakın dostunun kirli oyununa alet olduğunu bilemez. Zeki'nin piyanist kıza duyduğu aşkı ilan etmesiyle, fesad kadın geçmişteki bu hadise ile zeki'yi tehdit eder. Kadının zeki'yi aslında bir müzik ilahı haline getirerek kendine bir tanrı-köle edinmeyi başarmış olmanın gurunu yaşayacakken, köle sandığı adamın ihanetiyle! Sarsılır ve bu kozunu oynar. Zeki’yi sıfırdan o kata yükselten tek faktörün kendi olduğuna inancı kadının aslında ne güçlü bir ego'ya sahip olduğunu gösterir. Bu yüzden kendisine ihanetini de kabul edemez. İçinde ki şımarık imparatoriçe hiç bir şekilde mabudelik tahtından inmeye razı değildir. Fakat anlamadığı şey, Zeki'nin onu bir mabude değil, yardımsever bir dost olarak algıladığıdır. Bir noktada ana oğul ilişkisi gibi. Zeki'den tensel bir haz beklemeyen, ama ruhi bir itaat, katıksız bir tapınma bekleyen kadının aşk anlayışı da budur, zaten. Kendisini, zeki'nin hayatının merkezine yerleştirerek de bunu yapmış olur. Fakat Aşk birinin hayatının odağı olmaya çalışmak değil, birini hayatınızın odağı yapmaktır. Zeki'de aşık olma hakkını kullanarak Leyla'yı hayatının odağına koymuştur. Bir kalpte iki sevgi barınmaz. Zekinin ilanı aşk ettiğini haber alan Nermin’in zeki ile özel konuşma talebini bir prova esnasında;

Nermin:Zeki seninle özel olarak görüşmem lazım,( sahnede Zeki Müren ve saz heyeti ve Leyla)

Zeki: Üzgünüm Nermin, müsait değilim(Leyla yanında)

Nermin: Arabam dışarıda, seni bekliyorum.( çıkar gider)

Bu sahnede bile maddi gücüne vurgu yaparak, piyano çalmaktan başka yeteneği olmayan; Nermin’in tabiri ile "çiçegi burnunda" piyanist Leyla’yı değil Zeki'yi ezer. Zeki korkusuyla yüzleşmek adına kadının ardından gider, ama geri dönmek gayesi ile. Nermin’in evinde;

Nermin: Seni ben yıldız, yaptım.(yarattım değil) ben olmadan sen hiç bir şeysin. O kıza dönerek tekrar eski günlere mi dönmek istiyorsun?

Zeki: Sen beni yükseltmedin! Ben sesimle ve halkımın sevgisiyle yükseldim. Kabul ediyorum, yardımların inkâr edilemez. Fakat, Nermin, yaptığının karşılığını milyonlar olarak aldın!

Nermin: Öyleyse eski günlerde ki gibi çamurun içinde, solucan gibi debelenmeye devam et.

Der ve zeki'yi geçmişte haberi olmadan iştirak ettiği suçu polise bildirmekle tehdit eder. Tabi aşk bu, kediyi aslan yapar. Zeki bu blöfü hem yemez, hem de resti çeker. Aradan geçen zaman Zeki ile Leyla'nın aşkını perçinler. Nermin ise nefretini bileyerek intikamına en acımasız kumaşı biçer. Kötü kadın Nermin Zeki'yi hoş bir veda gayesiyle evinde ki toplantıya(parti demiyor, toplantı diyor) çağırır. Zeki'nin dostu da bu talebini kabul etmesi yönünde baskı yapar. Yalvaran Nermin’e dayanamayan Zeki; "Peki" der. Nermin'in telefonda yalvarması, izleyicide şok etkisi yaratır. Çünkü egosunun rakımı everestle yarışan kadın, yarı-tanrı kölesine yalvarır. Bunu onu görmek için değil sevgisizliğinden ötürü yapar. Toplantıda son bir danstan sonra, son kadehler kaldırılmak üzere barın önüne gelinir. Nermin kendi elleriyle Zeki'nin içkisini hazırlar ve oda ne? Göğsünün arasından çıkardığı toz halindeki zehiri Zeki’nin içkisine boşaltır. Aynı göğüslerden çıkan süt hayat verirken bu sefer felaket sunacaktır. Zeki sesini kaybeder. ironik bir cezadır aslında. Burada tersine bir oedipus sendromu başımızı döndürür. Süt veren ananın zehir vermesi. Romulus’un kurt anası. Nermin amacına ulaşır ve yıldızı kaydırır. Kadın verdiklerini değil veremediğini alarak onu tekrar zelil etmek için bunu yapmıştır. Zeki hayranlarının karşısında rezil rüsvan olmuştur. Acı ile kıvranan Zeki, doktorun tetkiki neticesinde durumdan Nermin sorumlu olduğunu anlamıştır. Nermin’in evine giden zeki Nermin’i yatak odasında başında vurulmuş vaziyette bulur. Tensel sevgilisi (fuckbody) Nermin’in işlediği günahın cezasının, zeki'nin onları polise ihbar etmesiyle sonuçlanarak biteceğini düşünür ve Nermin’i öldürür. Zeki'nin hesap sormaya geleceğini bildiği için zeki'nin üstüne cinayetin kalacağını bilir. Olay mahalline varan Zeki ölü kadının başına geldiğinde hane de bulunan tüm ahali olay yerine intikal eder ve Zeki artık sesini yitirmiş sanatçı, 1. dereceden katil zanlısı oluverir.

Olay mahallinden kaçarken, kaza yapar öldüğü sanılır. Kurtulunca Terziyan ve Tekçe'nin çetesinin elinde Zeki Müren’in karikatürü olarak sahnelerde soytarılık yaptırılır. Nubar Terziyan'da bu filimde Nicola Tesla karizması vardır. Yada en azından bana Tesla'yı hatırlattı. Huylu huyundan vaz geçmeyeceği içün; Nubar baba Zeki ye yardım eder, ameliyat ile sesini eski haline getirir. Ama gerçek Zeki olduğu bir şekilde anlaşılır ve polis peşine düşer. Gene Nubar babanın yardımıyla olay açığa çıkar. Fakat Leyla Zeki'nin arkadaşı ile beraber olmaya başlamıştır. Tüm bedbahtlığına rağmen zeki kurtulur, Lakin gene olan aşka ve aşığa olmuştur.

Bu son plan Yeşilçam’ın seyircinin beklentisine uygun hareket etmesi neticesinde şekillenmiştir. Büyük olasılık filmin asıl senaryosu bu biçimde değildir. Bunu öğrenmek gibi bir imkanımız olmadığı için bu kısım muallakta kalır fakat; bu biçimde dramatik ve melankolik bir sonla bitmesinde dönemin savaş yılları olması( çamurda debelenen solucan-Zeki), Nermin(batılı Devletler-ABD), Nermin’nin maddi desteği( Marshall yardımı, NATO desteği), (zehir-İngiltere’nin savaş sonrası Türkiye’ye karşı tutumu, ekonomik amborgo), Kimliğini-sesini yitirmiş Zeki( Çok partili hayat, ilk siyasal istikrarsızlık), biçiminde de okumak mümkündür. Bunula birlikte Zeki-Leyla arasında ki ilişki (tüm macerasıyla) çok partili hayatın ironik bir tezahürü olarak da okunabilir. Bu okumalara kaynaklı eden temel düşünce, bir ölçüde dönemde çekilen tüm filmlerde ki “kara” havada hissedilmektedir. Bunlara ek olarak bu dönemde “la fontane” dili var mıdır tartışılır. Fakat filmi bu açıdan okumak en azından o dönemde Türk Toplumu adına farklı bir gözlem olacaktır. Benzeri biçimde sinema-toplum ilişkisi Hollywood’da da dikkatleri çekmiştir. İçki yasağının olduğu dönemde ve sonrasında çekilen filmlerde o karamsar ve tabiri caizse kaçış edebiyatı şiddetle hissedilmektedir. Bu açıdan 50’lerin sonu 60’ların başı, bihassa siyah-beyaz- dini filmleri de bu biçimde okumak doğru olacaktır. Dönemin sevilen dini filmi “Hz. Ömer’in Adaleti”(Nejat saydam, 1961) Adalet arayışından ziyade, toplumsal söylencelerde her daim yaşayan “Altın Çağ”a yapılan bir gönderme, küresel ve yerel sıkıntıların arasında dönüşüme ve umuda yapılan atıf olarak düşünmek daha doğru olacaktır. Aynı şekilde 70’lerde Türkiye’de akla gelmeyecek isimlerin erotik( sex değil, porno değil) filmlerde boy göstermesi, serbesti* (anarşi deyip köhnemiş resmi ideolojiyi mastürbate etmiyorum, ) ile değil, bedenini keşfeden bir ergenin cinsel kıpırdanışları olarak algılamak daha doğru olacaktır. Paçalı donuyla sevişen Aydemir Akbaş’ın seyirciye duyduğu saygı mı? Seyircinin buna hazır olmaması mı? Sansür mü? Yoksa cinselliği keşfeden ergen mi?





Son olarak:

Leylaaaaaaaaaaaaa

Ela gözlü Bir çöl ahusu.



___________________________
Not: Her şey bir tarafa, ameliyat olduktan sonra soytarı muamelesi görürken canına tak edip, " yeter yeter artık" diyerekten bir yükselişi var ki. O an sazendelere bir bakış atar, ama ne bakış. Ayhan ışık bile öyle bakamazdı.



*
MGK Gn. Sek., "12 Eylül ve Sonrası", TDK Yayınları, Ankara, 2. Baskı, 1981 Sf: 5-8





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Miğferimi cilalıyorum gibi görünüyor ama çaktırmadan da seni kesikliyorum. Sen usulca yorumunu bırak. Arkanı dönünce miğferi, üstüpüyü fırlatıp ne yazdığına bakacağım... hehe.

Related Posts with Thumbnails