Erkenden kalktım. Kışın erken kalkmayı pek sevdiğim söylenemez.Ama yazın erken kalkmayı severim. Çünkü; yazın günün en serin saatleri sabaha bahşedilmiştir. Neyse, martta ki serinlik pek şefkatli değildir. Gece yağmur yağmış; kaldırımlar, asfalt verniklenmiş gibi ışıl ışıl. Sigarayı savura savura duraga ulaştım.
Durakta aşağıda poz veren kuş dışında kimse yoktu. ilk önce ölmüş sandım. Vah zavallıcık.
Ölmediğini, biraz dikkatli bakınca anladım. Sonra yağmurla durağa sığınmış olabileceğini akıl edebildim.
Fakat, yabanıl kuşlar böyle yerlere sığınmaz. Sonra ağır işleyen zihnimde kafes, kuş, kötü kötü gülümseyen bir insan resmi zihnimde belirdi. O an bunu evcil bir kuş; muhabbet kuşu olduğunu çözdüm. Zorlu bir çözümleme süreci olsada bunu anladım. Burada çok süper bir doğanın içine eden vurdum duymaz, bencil insan portresi çizerdim, ya. Neyse...
"Gel bakalım sende mi evinden kovuldun? İnsanlar canı sıkılınca hayvan alır, ondan sıkılınca atar. Belki de sen kaçtın... Üzülme kuş ben insan olma meselesi pek beceremiyorum." şeklinde bol hissiyatlı, ajitasyonu bir konuşma yapıp garip kuşun yuvasını Allah yapra deyip kuşu gömleğimin cebine koydum. Beyaz gömlek giyecek kadar cro magnon insanı olsamda içimde bir charles darwin, bir cousteau var, sayın okur...
Benim lambur lumbur kalp atışım onun, kıpır kıpır yüreğinin sesiyle sabah sabah pastoral bir besteye imza attı. Ürkmüş, üşümüş kuşun kalbi nasıl atar bil bilsen, okur...
Tabi güzelim gömleğe de kuş imza atıp, güzel sabahın hissiyatlı anlarının içine edebilirdi. Ama yapmadı kerata. Bahattin amcaya gittim. Marketçi( bu ne demeyiniz) Bahattin amca dünyada güvendiğim nadir insanlardandır. O'nunla politikadan, bilime, felsfeye kadar pek çok alanda tartışır, hatta ; prekambriyen dönemde yaşamış trilobitlerin bu günkü tesbih böceklerinin ataları olma ihtimali hakkında bile fikir yürütür, ontolojik olarak bir tanrının varlığının su götürmez delilerinin rasyonal bir çözümlemesi üstüne kafa patlatabilirsiniz. Ve bunların hepsini sigara-ekmek alırken yapabilirsiniz.
Neyse bu gönül adamından bir boş koli istedim. üstünü yırtıp içine ekmek kırıkları ve bir kavanoz kapağına su koyup bıraktım. İster ısınsın, hep kalsın yada gitsin. Tabi otobüste kaçtı. Olsundu, bir sonrakine bindik.
Neyse akşam dönünce gittim.
Baktım Bahattin amcanın marketteki kutumuzdaki misafir uçmuş gitmiş. Evini arayan kuşçuğa şans diledim. Uçup gitmesine razı değildim. Ama evi nereyse oraya gitsin. zira gidene gel, gelene git demek olmaz. Belki şu an azgın bir mart kedisinin sevgilisiyle yediği romantik bir akşam yemeğinin konuğu olmuştur. Ya da mutlu olduğu yere uçmuştur. Her nerede ise kendisini üzecek bir şeyler yapmamış olmasını dilemekten başka şansım yok.
________________________________________
Not: Bu hikayede geçen kişi, kurum ve kuruluşlar, hatta kuş tamamıyle gerçek olup, hayal ürünü değildir. Zira alegori yapacak kadar ihitiyarlamadım.
üzüldüm keşke uçup gitmeseymiş kimbilir ev hayatına alışık olduğu için dışarda kesin yem olmuştur..dostlukla..
YanıtlaSilÖnceden olsa kutuyu kapatır, Bahattin amca'nın gardiyanlığına emanet ederdim. Lakin, kuşçuğu mutsuz etmekten korktum.
YanıtlaSilBelki Kahinin paradoksudur bu :)
Teşekkürler Bilge Hanım. Dostlukla kalın.