Related Posts with Thumbnails
""Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn 21/87" "i must not fear. fear is the mindkiller. fear is the little death that brings total obliteration. i will face my fear. i will permit it to pass over me and through me. and when it has gone past i will turn the inner eye to see its path. where the fear is gone there will be nothing. only i will remain."

27 Eylül 2009 Pazar

İsti'dadlı Ripley Çelebi



Çok sevdiğim bir filmin ilginç bir karakteri Bay Ripley için hep bir şeyler karalamak isterdim. Yetenekleri değil de naif bir insan oluşu hatırına bir şeyler yazmak icap eder. Ufaktan filmden başlayalım.

Duru güzelliğiyle, Gwyneth oynadığı her filmi izlettiren bir hatun olmasına rağmen sanki daha fazlasını yapabilecekken yapmamış gibi bir havası vardır. Kaldı ki Jude Law ve Matt Damon'da da tutuk hava hissedilmektedir. Böyle sıkı yönetmen ve oyunculara rağmen "daha sıkı bir film çıkabilirdi" der, insan.

Tabi böyle dediğime bakıp vasat bir film sanmayın, zira hiç izlemediyseniz, gerim gerim gerilir, olmadık yerlerde keyifle gülümseyebilirsiniz. Tekrar izlediğinizde de atmosfer, dönem ve "cazına gurban" diyerek zevkle izleyebilirsiniz. Ama nedense bir şeyler eksik gibi filmde. Eksik olanı kanaatimce açıklayarak dünya ~ ve insanoğluna büyük bir hizmet yapacağıma olan megalomanyak hissiyatımla;

Efendim, bay Ripley kardeşimizin, arkadaşının yerine geçmesini bir çeşit aşk, gizli bir homoseksüel yönlendirme olarak okuyan yönetmenin bunu vurgular biçimdeki tavrı belki de eksiklik olan kısmı. Bay Ripley, zeki, eğitimli, kendini sürekli geliştirmeyi başarmış ortalamanın da üstünde kurnaz bir şahsiyettir. Fakat eksiği, parasızlığıdır. Zeki ve yetenekli olduğunun farkında olduğu için, parasız oluşunu kabullenemez. Kabullenemediği içinde kendi kendini yer bitirir. Ripley’in, kankasıyla takılırken, yüzünde bir köylü çocuğunun saflığı ve hayreti vardır hep. Bunu kankasına olan aşkının etkisiyle aptallaşan homo olarak okumak salakçadır. Köylü çocuğu değildir. Zira kentli ve eğitimlidir. Aşık olduğu kişi arkadaşının aşkıdır(pek hüzzam, pek inceden). O hatunu arkadaşının hoyratça becerdiğini, onu cinsel bir obje gibi kullandığını düşünmektedir. Ripley maço bir heteroseksüeldir. Monogami yanlısıdır. kankası ise poligamik, hedonist, "carpe diem" tipidir. Bu boş vermişliği, tapılası bir kadını bile harcamaktan çekinmeyecek kadar umursamaz tavırları onu, kankasına hayran bırakır. Çünkü o kadının hak ettiğinin daha fazlası olduğuna inanır. arkadaşı gibi üstünden atlayıp geçemez. Durup ve saatlerce başyapıtla karşılaşmış Japon turist gibi bakakalır. Hâlbuki hayat likittir. Durağan olamaz. Değişime uymak tabiatın gereğidir. Bunu beceremediği için bunu beceren kankasına hayrandır. Maddi gücü olduğunda o kadına sahip olabileceğini inanır. Yani aslında sıradan bir insandır. İnsanlar her gün durmadan aynı şeyi yaparlar; imrenmek. Her insan istisnasız, imrenir. Onun ya da bunun gibi olmaya çabalar. İmrenilen, özenilen insanlar dahi birilerine imrenir. Kıskançlıktan yoksun olduğu söylenemez. Ama imrenmek doğamızdır. "imrenmiyorum, öykünmüyorum" diyen insan yalan söylediğinin, farkında olmayan insandır. Eğer öyle olsaydı en basit manada, moda hayalî bir kavram olurdu. Medya diye bir sektör, üretim diye bir icraat vucut bulmazdı. ilk insan, belki, imrenmekten azade idi. Lakin, hayır. O bile imrenmişti. Yalnız olmayan bir âdeme, adama imrenmişti.

Her neyse, amaçlarını elde ettikten sonra ise, belki rehavet, belki kadının o korkunç bakışı, Ripleyi duraklatmış yeni bir şeyler düşünene değin, statükoyu korumaya itmiştir. Tüm gerilimli sahneleri içeren bu planlarda dikkatimizi çeken şey ise Ripley’in tedirginliğidir. Polisten, ceza almaktan kaçan birinin elbette tedirgin olması kadar doğal bir hal yoktur. Fakat vurdum duymaz olmak adına giriştiği işten sonra, daha da dikkatli, daha da temkinli olmaya iten yeni yaşam, bir bedelden ziyade bir sonuçtur aslında. Ripley gibi sıradan olmak gibi çabaları bulunan birinin bile varlığını kutsamadan, vurdumduymazlık şerbetini yudumlaması imkânsızdır. Arkadaşı gibi vurdumduymaz bir yaşamın döngüye ram olmak değil, öyle doğmak ile kazanıldığını garip bir biçimde anlatır. Gwyneth'in gondoldan indiği bir sahne dikkat çekicidir. Güllük gülistanlık Venedik, sisli puslu bir şehre dönüşmüştür. Sevgilisini yitirmiş mazbut ve kederli kadın, Ripley’i, onu elde etmek adına her şeyini ortaya koyan Ripley’i, sorgulayan, şüpheci müfettiş bakışlarıyla süzer. Bu sahnede Ripley’in, tekrar şaşkın ve sinmiş bir pozisyonda oluşu, zayıf karnına ok yemiş Smaug’un Göl Kent’in soğuk sularına düşüşü gibi, Venedik in soğuk sularına düşer. Korkunç, yıkıcı bir sahnedir. Tom Ripley’in dramının zirveye ulaştığı noktadır. Bu düşüş, dibe vuruş, zayıf olan ahlaki değerlerin sorgulanmasına, kazanmak için yitirdiklerinin ağırlığı ile ezilen, naif Ripley’in ölümüne, yerine ağzından salyaları akan, vahşi bir hayvana dönüşmesine neden olmuştur. Bu açıdan bakıldığında film genel olarak mutlu sona ermiştir. Ripley istediklerine, güzelliklere takılmadan dünyayı maratoncu gibi hızla geçmeyi başarmış bir ruh olmuştur. İyi ya da kötü oluşunun bile sorgulanabildiği bir noktada bitirmek yerine, Ripley’e yeni bir kimlik, kurban, vermek suretiyle filmi bitirmek ise, gerçekleri söylemenin sonuçlarına katlanamayan yufka yürekli ebeveynlere öykünmek zorunda hisseden yönetmenin basiretsizliğidir.

İstekleriyle, meyyal olduğu suçlarla herkes kadar sıradan ve basit bir adamdır, Ripley. Suç tabi ki meşru değildir. Fakat gündelik yaşamında, 21. yy. insan modelinin Ripley’den masum olduğunu söylemek yufka yürekli ebeveynlerin gerçekleri gizlemesi gibi beyaz bir yalan da değildir. Zira yalanı söyleyen bizlerin kusursuz günahı; söylediğimiz yalanda inananların sayısı ile doğru orantılı olacak kadar büyüktür.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Miğferimi cilalıyorum gibi görünüyor ama çaktırmadan da seni kesikliyorum. Sen usulca yorumunu bırak. Arkanı dönünce miğferi, üstüpüyü fırlatıp ne yazdığına bakacağım... hehe.

Related Posts with Thumbnails